Efsaneleşmiş bilim hikayelerindeki yanlışlar neler?

Bilim hikayelerindeki yanlışlar daha önce dikkatinizi çekti mi? Şaşırdığımız hikayelerin bazılarının arkasındaki gerçekler aslında farklı …

Efsaneleşmiş bilim hikayelerindeki yanlışlar neler?

Bilim hikayelerindeki yanlışlar daha önce dikkatinizi çekti mi? Şaşırdığımız hikayelerin bazılarının arkasındaki gerçekler aslında farklı. Hatta birçok insanın, “Kafasına elma düşerek yer çekimini bulmuş, bize keşfedecek bir şey kalmadı ki!” dediğini tahmin ediyoruz.

Küçük bir spoiler ile başlayalım; mesela, Newton aslında yer çekimini kafasına elma düşerek keşfetmedi. Ama nasıl keşfetti ve bu elma hikayesi de nereden çıktı? Şimdi, birlikte bu keşiflerin aslında bu kadar sıradan olmadığını, uzun yıllara dayanan araştırma ve düşünme süreçlerine dayandığını okuyalım.

Hiçbir şey bir elmanın düşmesiyle başlamadı

2010 yılında Londra Kraliyet Topluluğu, 18. yüzyıl yazarı William Stukeley‘in el yazması anılarını ilk kez çevrim içi yayımladı. Newton’ın yakın arkadaşı Stukeley, Newton’la sohbetlerini ve onun biyografisini Memoirs of Sir Isaac Newton’s Life eserinde kaleme aldı. 1752 yılında yayımladığı bu esere 2010 yılına kadar yalnızca akademisyenler ulaşabilmekteydi.

Peki, yer çekimi hikayesi neydi? Yıllarca öğrendiğimiz şey, Newton’un bir elma ağacının altında otururken kafasına bir elma düşmesi sonucunda “Buldum!” diyerek yer çekimini keşfetmesiydi. Ancak pek çok cezbedici hikaye gibi bu da içinde ‘elma’ olmasına rağmen tam olarak böyle değil.

100 sayfalık eserde Stukeley o anları şöyle anlatıyor: “Akşam yemeğinden sonra havanın da biraz ısınmasıyla bahçeye çıktık. Elma ağaçlarının gölgesinde çay içtik. Yalnızca o ve ben… Bana yer çekimi düşüncelerinin hala aklına ilk girdiği zamanki gibi olduğunu söyledi. Derin düşüncelere dalarak otururken bir elmanın düşmesi vesile oldu. ‘Neden bu elma her zaman dik bir şekilde düşüyor da yana ya da yukarı doğru düşmüyor? Bu, kesinlikle yer çekiminin onu dünyanın merkezine çekiyor olmasından.

Maddede bir çekim gücü olmalı. Dünyadaki çekim gücünün toplamı dünyanın herhangi bir tarafında değil, dünyanın merkezinde olmalı. Bu nedenle bu elma dikey olarak veyahut merkeze doğru düşüyor. Eğer bir madde diğerini çekiyorsa bu onun miktarıyla da orantılı olmalı. Dolayısıyla Dünya’nın elmayı çektiği gibi elmanın da dünyayı çektiğini söylemek mümkün.’ dedi.”

Bilim hikayelerindeki yanlışlar bir kenara, gelelim doğrulara. ‘Gravitation’ (yer çekimi) kelimesi de ilk kez Newton ile Stukeley’in bu sohbetlerinde geçmiştir. Eserde ayrıca Newton’un çocukluğuna ve hayatından birçok olaya da değinildi. Örneğin, Grantham’daki evinin yakınına tam ölçekli bir yel değirmeni modelini nasıl inşa ettiğini anlatıyor. Bunun dışında, dünyanın en etkili ikinci fizikçisi (birincisi Einstein) kabul edilen Newton’un unutkanlığından da bahsediliyor.

İlk olarak hipotez olan yer çekimi daha sonra kanun haline gelmiştir.

Şimşekten elektrik toplamak akıl kârı değil!

Texas Üniversitesinden araştırmacı Dr. Alberto Martinez, Science Secrets: The Truth About Darwin’s Finches, Einstein’s Wife, and Other Myths kitabında bilim efsanelerini çürütüyor. Kitap hakkında konuşan Martinez, Benjamin Franklin‘in meşhur uçurtma deneyinin gerçek olup olmadığını anlattı.

İddiaya göre, Franklin yıldırımda elektrik yükünü kanıtlamak için yağmurlu bir havada ‘paratoner‘ gibi bir uçurtmayı uçurur. Bu deneyi kesin olmamakla birlikte (zaten deneyin kendisi de kesin değil) 1752’de yaptı. Bir anahtara bağlı bir uçurtmayı fırtınalı bir havada uçurdu. Uçurtma leyden kavanozuna bağlıydı. Anahtara yıldırım çarptığında, elektrik kavanozun içine girdi. Böylece yıldırımın elektrikten oluştuğunu kanıtladı. Ancak deneyin başarısız olmasından korkan Franklin, deneyde sadece oğlunu yanında bulundurdu. Bu durum, deneyin gerçekten yapılıp yapılmadığı konusunda şüpheleri artırıyor.

Martinez bu konuyu şöyle anlatıyor: “Efsaneye göre, Benjamin Franklin fırtınalı bir günde paratoner ve ipin ucunda sallanan bir anahtarla uçurtma uçurmaya cesaret etti. Yıldırım uçurtmaya çarptı. Güçlü yıldırım metal anahtarı doldurdu. Franklin daha sonra anahtara dokundu ve elektriklendi. Böylece yıldırımın elektrik yüklü doğasını kanıtladı.”

Ardından Dr. Martinez, hikayenin gerçek olup olmadığına dair görüşünü şöyle dile getiriyor: “Kitapta geçen Ben Franklin’in uçurtması hikayesine bayılıyorum. Bu adamın fırtınada uçurtma uçuracak cesarete ve aptallığa sahip olduğunu ve bir çocuk oyuncağını gökyüzünden ‘elektrik ateşi’ çekmek için kullandığını hayal etmek büyüleyici. Klasik bir efsane ile aynı: Gökyüzü ve gök tanrısından ateşi çalmak için uzun bir rezene sapı kullanan Prometheus’un hikayesi.”

Bilim hikayelerindeki yanlışlar bir bir ortaya çıkıyor

Büyük bir ihtimalle bu deney hiç olmadı. Alberto A. Martinez’in kitabında belirttiği gibi, Franklin’in ünlü deneyindeki şüphelerden biri hiç ayrıntı olmaması. Aslında, Franklin Ağustos 1752’de Pennsylvania Gazette‘deki yazısında deneyin açıklamasını yapmadı. Bunun yerine, herkesin yapabileceği bir şey olarak tanımlayarak, fırtınada uçurtma uçurmanın sadece temel bir taslağını verdi.

Buna karşılık, Fransız bilim insanı Jacques de Romas 1753’te benzer bir deney yaptı. Fakat deney hakkında sayısız ayrıntı verdi: tarih ve saat, kullanılan ipin ve telin uzunluğu ve fırtına yaklaşırken ipe dokunma hissi. Franklin’in makalesi, fırtınada güvenli bir şekilde uçurtma deneyi yapılabileceğini yazarken, de Romas uçurtma ipine parmak eklemleriyle sadece kısa bir süre dokunduğunu yazdı. Üstelik elektriğin verdiği acı hissi onu bu deneyimi çıplak elle tekrar etmemeye ikna etti.

De Romas, Paris Bilimler Akademisinden deneyi başarıyla tamamlayan ilk kişi olduğunu kabul etmelerini istedi. Komite, Franklin’in önceliğe sahip olduğunu gösteren ayrıntıları vermemesi nedeniyle isteği kabul etti. Franklin ilginç bir şekilde oldukça sessizdi.

O zamandan beri çeşitli araştırmacılar, Franklin’in o uçurtmayı 1752’de uçurmadığını kanıtlamaya çalıştı. Buna, deneyin gerçek olmadığını ileri süren TV programı Mythbusters da dahil. Bilim yazarı Tom Tucker da Bolt Of Fate: Benjamin Franklin And His Electric Kite Hoax kitabının bir bölümünü uçurtma hikayesini çürütmek için harcadı. Yine de hikayenin savunucuları var. Martinez bile hikayenin doğru olmadığından tam olarak emin değil.

Darwin’in ispinozları ve Einstein’ın karısı

Bilim hikayelerindeki yanlışlar bitmedi. Elbette, evrim teorisinin fikir sahibi Charles Darwin ve dünyanın gelmiş geçmiş en öncü fizikçisi Albert Einstein da efsanelerden nasibini aldı. Birçok insan hala Darwin’in Galapagos Adaları’ndaki ispinozlarını inceleyerek evrim teorisi için ilham aldığını düşünüyor. Ama bu doğru değil. Alaycı kuşlar ve kurbağalar hakkındaki kesin gerçekler, Darwin için daha iyi kanıtlar sağladı.

Dr. Martinez yine bu konudan da kitabında bahsediyor. Dr. Martinez’e göre, Darwin’in yeni başlayan makroevrim anlayışında ispinozların ne kadar rol oynadığına dair bir bulgu yok. Evet, ispinozları ve onların çeşitli gagalarını belgeledi. Ancak Türlerin Kökeni eserinde ispinozlardan bahsetmedi. İspinozlar ve gagaları, Beagle’ın Yolculuğu‘nda kısa da olsa önemli bir yere sahip.

Ama ispinozlar, Darwin’in doğal seçilim ve evrim konusundaki çalışmalarının temel ilham kaynağı değildi. Darwin’in Beagle gemisinde geçirdiği zaman, Galapagos’ta gördüklerini çeşitli yaratılış teorileriyle birleştirdiği için şekillendirici oldu. İspinozlar mikroevrimin mükemmel örnekleri olabilir. Ancak bu ispinozların varlığı, Galapagos’taki kurbağaların ve yerli küçük memelilerin yokluğundan daha az etkiliydi.

Peki, bu hikaye nasıl ortaya çıktı? Bilim tarihçileri bunu, Galapagos ispinozları ve fizyolojileri ile doğal seçilim arasındaki bağlantıyı inceleyen evrimci biyolog David Lack‘e atfediyor. 1947 tarihli Darwin’in İspinozları kitabına uzanıyor. Bu terimi ilk kullanan o olmasa da Darwin’in adını bu özel gagalı kuşlarla ilişkilendirdi. Gaga şeklindeki ve büyüklüğündeki çeşitlilik, doğal seçilim ve kademeli değişim için mükemmel bir örnekti. Darwin gerçekten de ispinozları incelediği için, birçok kişi Darwin’in çalışmalarında ispinozların rolünü yanlış yorumladı. Üstelik bu baskın anlatı haline geldi.

Son olarak fizikçi Albert Einstein’ın görelilik teorisinde karısından yardım aldığı iddialarına kısaca bakalım. İddiaya göre, Einstein büyük teorisini geliştirirken eşi Mileva Marić‘ten etkilendi. Dr. Martinez bu konuda da fikrini beyan ediyor: Marić ve Einstein, Zürih Politeknik‘te birlikte araştırma konuları geliştirdi. Ancak Marić hamileliği dolayısıyla okuldan ayrıldıktan sonra araştırma işbirliği yaptıklarına dair hiçbir kanıt yok.

PBS Ombudsmanı Michael Getler de Einstein’ın Karısı filmindeki hataları kaleme aldı. Martinez de Marić’in yakın arkadaşlarına yazdığı mektuplarda Einstein’ın araştırmalarına katılımına dair hiçbir kanıtın olmadığını söyledi. Einstein’ın meslektaşları, Olympia Akademisi tartışma gruplarında Marić’in sessiz gözleminden özellikle bahsediyor.

İnsanlar geçmişi bilmek için o kadar güçlü bir arzuya sahip ki, çoğu zaman geçmişi icat ediyorlar.

Kaynak: Shiftdelete

ZİYARETÇİ YORUMLARI

Henüz yorum yapılmamış. İlk yorumu aşağıdaki form aracılığıyla siz yapabilirsiniz.

BİR YORUM YAZ
kamera sistemleri güvenlik kamerası